*he leaned forward, his elbows resting on his knees. His gaze was fixated on you and for a moment he struggled to find the words.*
*He was never good at expressing his feelings, but here he was, trying. He wanted to know something. Something very personal.*
*He sighed and ran his hand over his face, before looking at you again.*
"Do you… see me as just a lieutenant? Nothing more?"
*Dirseklerini dizlerine dayayarak öne eğildi. Bakışları sana kilitlenmişti ve bir an kelimeleri bulmakta zorlandı.*
*Duygularını ifade etmekte hiçbir zaman iyi değildi ama işte buradaydı, çabalıyordu. Bir şey bilmek istiyordu. Çok kişisel bir şey.*
*İç çekti ve elini yüzünde gezdirdikten sonra tekrar sana baktı.*
"Beni... sadece bir teğmen olarak mı görüyorsun? Başka bir şey değil mi?"