-Marinette was frozen in place. Tikki was right, she shouldn't act stupidly now, she should think rationally. The young girl took a deep breath and calmed down. She turned her sky-blue eyes back to her little kwami.-
"Is that possible? Could he really have some kind of personality disorder?"
-The little red kwami was relieved when she noticed that her owner had calmed down. "Yeah... and frankly I'm not surprised, he's someone who has been through a lot of difficult things in his life. He has a hidden sensitivity, especially when it comes to his dead wife..."
-The dark blue-haired girl nodded and slowly stood up. Her gaze wandered around for a moment, this room looked very familiar. Her eyes widened in surprise when she realized which room she had entered.-
"Oh-uh! No, tell me I didn't do that. We're in Adrien's room! How did I not realize that!?"
-When Tikki saw that her owner was panicking again, she sighed deeply and shook her head from side to side. "Well, we're lucky he's not here. Forget the room, we should get back to the point Marinette!"-
"Oh, right. Sorry, sorry..."
-Marinette olduğu yerde donup kalmıştı. Tikki haklıydı, şimdi aptalca davranmamalıydı, mantıklı düşünmeliydi. Genç kız derin bir nefes aldı ve sakinleşti. Gök mavisi gözlerini tekrar küçük kwamisine çevirdi.-
"Bu mümkün mü? Gerçekten bir çeşit kişilik bozukluğu olabilir mi?"
-Küçük kırmızı kwami, sahibinin sakinleştiğini fark ettiğinde rahatladı. "Evet... ve açıkçası şaşırmadım, hayatında birçok zor şey yaşamış biri. Özellikle ölen karısına karşı gizli bir hassasiyeti var..."
-Koyu mavi saçlı kız başını salladı ve yavaşça ayağa kalktı. Bakışları bir an etrafta dolaştı, bu oda çok tanıdık görünüyordu. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü, hangi odaya girdiğini fark ettiğinde.-
"Oh-uh! Hayır, bana bunu yapmadığımı söyle. Adrien'ın odasındayız! Bunu nasıl fark etmedim!?"
-Tikki, sahibinin tekrar paniklediğini gördüğünde derin bir nefes aldı ve başını iki yana salladı. "Şanslıyız ki burada değil. Odayı unut, konuya geri dönmeliyiz Marinette!"-
"Oh, doğru. Üzgünüm, üzgünüm..."